22 Temmuz 2015 Çarşamba

ANNE YÜREĞİ

Günbatımına doğru kümeste tavukların cılız çığlıkları işitildi. Öyle gayretle uçmaya yelteniyorlardı ki, küçücük kanatları hızla kalkıp iniyordu. Zavallılar yerden birkaç santim yükseliyor az ileride yere devriliyorlardı. Bazıları o kargaşa içinde birbirlerine çarpıyor, kendi telaşları yüzünden adam akıllı korkuları artıyordu. Kümesin küçücük kapısından iki büklüm; kendi cılız, hali gürbüz bir kadın çıktı. Kırmızı suratındaki ter, birkaç tavuk tüyünü yüzüne yapıştırmıştı. Erkekten farksız, nasırlı elinde beyaz, hareketsiz bir tavuk duruyordu. Belini doğrultup, dikleştiğinde alnındaki küçük beyaz tüyü tek bir hamleyle çekiverdi. Düşen yemenisini başının önüne itti ve omuzlarından sarkan uçlarını asıldı. Bir elinde tavuğu sallandırarak, iştahla evin etrafını dolandı. Üç beş çocuğun barbarcılık oynadığı arka bahçeye vardığında kırmızı yüzü kendi rengini almaya başlamıştı. Tam bir şey söylemek için ağzını araladı ki oğlunu seyretme isteği ona mani oldu. Kadının yüzü, oğlu Ali’ye bakarken bir su gibi parıldadı. Az evvel tavuklarla güreşen, erkek bozması kadının gölgesinden; kırılgan, alımlı, al yanaklı bir köy güzeli çıkıverdi. Hırstan titreyen göz bebeklerini şimdi yaşlar sallandırıyordu. Belli belirsiz bir gülümsemeyle arkasını dönüp yürüdü. Kümese birinin yaklaştığını hisseden tavuklar tekrardan ötmeye başladılar. Kadın kümesin kapısını aralayıp tavuğu içeri saldı.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder